7 Ekim 2015 Çarşamba

Yanyalı aileler


Hacettepe Üniversitesi sanat tarihi bölümü öğretim üyesi Filiz (Çalışlar) Yenişehirlioğlu'nun  kendi soyağacından yola çıkarak  Türk diplomasi ve siyaset hayatına damgasını vurmuş Yanyalı ailelerin hikayelerini anlattığı şu yazıdan alıntı:


Evdeki söylenceye ve soyağacındaki bilgilere göre ailemizin kökeni XV. Yüzyılda Çorum’da yaşayan Şeyh Mestan Efendi’ye dayanmaktadır. Şeyh Mestan Efendi’nin Çorum’dan kalkıpYanya’ya gittiği söylenir. Tarihsel veriler iseYanya’ya XVII. Yüzyıla kadar göç olmadığını göstermektedir. Kanımca, Yanya Mebuslarından Libohayalı Müfit’in 1909’da yayınladığı Bir Gölün Çevresindeki Tarih adlı kitaba göre (Bu kitabı bana Ankara’da, Ergiri’li, Eğitimci, Sayın Necip Alpan verdi) Çorumlu olan Rumeli Beylerbeyi Sinan Paşa ile Mestan Efendi arasında bir ilişki bulunmaktadır. İkisinin de Çorumlu olması, Osmanlı Fethi politikalarında şeyhlerin önemli bir rol üstlenmeleri, Yanya alındığı zaman Rumeli Beylerbeyi olan Sinan Paşa ile Şeyh Mestan arasındaki ilişkileri güçlendirmektedir. Soyağacına bakıldığında isimlerin “İslami” isimler olmaları, ailenin, özellikle kendi içinde evliliklerle, yapısını korumuş olduğunu göstermektedir. 

Bizim soyağacı ile, Yanyalı Kocaarslan Paşa soyağacı (Paşo Ailesi) Vedia Teyze ile (Zahu ile kardeş torunları olur) Suat Enişte’nin (Erim) evlenmesiyle çakışır. Her zaman şık ve bakımlı dolaşan Merhum Vedia Teyze’nin erkek kardeşi Mimar Mühendis Adnan Kocaaslan’ın verdiği soyağacına göre, Vedia Teyzeler Yanya’nın XVI. Yüzyıl sonundaki Osmanlı yöneticisi Zülfikar Ağa’nın soyundan gelmektedir. Zülfikar Ağa, I. Arslan Paşa, I. Mustafa, II. Arslan Paşa, III. Mustafa Paşa ve III. Arslan Paşa, sırasıyla Yanya’nın yöneticileri olmuşlar ve adeta babadan oğula geçen bir sistem içerisinde XVIII. Yüzyılın başına kadar Yanya’yı yönetmişlerdir. 

Yanya’nın ilk Belediye Başkanı Mehmet Emin Efendi’nin üç oğlu vardır. Mehmet Emin Efendi’nin eşi anneannemin halası,yani Namık (Bülkat) Efendi’nin kız kardeşidir. Çocukları Esat (Bülkat), Vehip (Kaçi) ve Nakiyeddin. Esat ve Vehip Paşalar I. Dünya Savaşı sırasında Yanya’nın savunmasını üstlenmiş kişilerdir. Nakiyeddin ise Yapı Kredi Bankası’nın kurucusu Kazım Taşkent ve kızkardeşi Rabia (Adakan) Teyze’nin babalarıdır. Esat ve Vehip Paşalar ilk ve orta öğrenimlerini Yanya’da gördükten sonra Kuleli Askeri Okulu’nda okumuşlar ve Yanya Kolordusu’nda görev almışlardır. 



Vehip veEsat Paşaların Acıbadem’de ayrı ayrı konakları bulunuyordu. Esat Paşa’nın konağı ailedeki düğünlerin yapıldığı yer olmuştur. Anneannem Zahu ve kardeşi Nesimuş (Nesime Akdoğan) burada evlenmişlerdir. Diğer halalarının kızı olan Makbuluş (Makbule teyze) bu düğün gecelerinde oynanan sirtoları (sirtaki tipi dans) gevrek kahkahaları ile anlatır, biz çocukları bol bol güldürürdü. 


Esat Paşa’nın Balkanlar’daki karışıklığı bilmesi, ailenin hemen harp öncesinde İstanbul’a göçmesinde etken olduğunu gösterir. Bu dönemde Yanya’dan çok sayıda aile göç etmiştir. Bir kısmı İzmir’e, bir kısmı İstanbul’da Pendik’e yerleşmiştir. Son kalanlar ise içinde Esat Paşa’nın da bulunduğu 1924 Mübadele Komisyonu kararıyla gelmiş olmalıdır. 1990’da Yanya’ya ikinci gidişimde Halk Sanatları Müzesi Müdürü Yanya’da sadece bir tek Türk’ün bulunduğunu söylemişti. Maalesef tanışamadık. 


Pendik’e yerleşenler burayı adeta bir Yanyalı yerleşim yeri haline getirmişlerdi. Rahmetli Diş Doktoru Tevfik Samurçay, eşi Psikolog Neriman ve kızları Rengin ile Renan’ı uzun yıllar yaz tatiline hep Pendik’e götürürdü. Vedia Teyze ile Suat Enişte’nin kızları sevgili Dilek’in (Yürekli) düğünü de Pendik’te yapılmıştı. Erdoğan ve Engin Sönmezler’in babası da bu tarihlerde gelmiş İstanbul’a. 1911’de Kadıköy’de (Söğütlüçeşme Yağlıkçı İsmail Sok.’ta) Yanyalı Fehmi Lokantası’nı açmış, ancak Yanya yemekleri yapılmıyor bu lokantada. Mübadele ile geldiklerinden kendilerine Moda’da bir ev verilmiş. Fehim Bey Yanya’dan yanında ancak bir torba altınla gelebilmiş. 

Dinolar ise Manisa’ya yerleşmiş. Ankara’da yaşayan dostum Hediye Dino’nun anlattıklarına göre ailenin başı Yusuf (Dino) Paşa ile Ressam Abidin Dino’nun babası kardeşlermiş. 

Yusuf Paşa’nın kızı Fahriya Hanım ise Hediye’yi büyüten halası. Kocası asker doktor Hamit Abidin ise Esat Paşa’nın kızkardeşinin oğluymuş. Kendilerini endamlarıyla birlikte taşıyan Yanyalı kadınların tipik bir örneği olan Hediye halen iyi Rumca konuşmakta ve Yanyalı kadınların birçoğu gibi çok lezzetli yemek pişirmekte.  

Mübadeleyle beraber bizimkilere Arnavutköy’de bir yalı veriliyor. Anneannemin anneannesi Adile Hanım adına tescillenen yalıya Adile Hanım ile beraber kızları Fatma (Aktan) ve İkbal (Bülkat) ile damatları İbrahim ve Namık ve onların çocukları yerleşiyor. 

Namık Bülkat’ın erken ölümü ile yalının başında İbrahim Enişte kalıyor ve yalı ailedeki tüm gençlerin okula giderken kaldığı, uğradığı, herkesin bir arada toplandığı canlı ve renkli bir yaşam sürecine giriyor. İstanbul dışında görev yapıp İstanbul’a gelenler burada misafir ediliyor. İstanbul dışında görev yapanların İstanbul’da okuyan çocukları yalıda yetişiyor. Bu durum annemin (Ruhsar Çalışlar) zamanında olduğu gibi benim zamanımda da böyleydi.Abim (Aziz Çalışlar) ve ben babam Anadolu’da mühendislik yaptığı için eğitimimizi sürdürmek amacıyla İstanbul’da anneannem ve dedemle yalıda yaşardık. Üniversiteye giden Atıf Abi (Akçin), Münevver Teyze ile Luta Enişte İzmir’de oturduklarından yalıda yaşardı. Şehri Dayı’nın ve Güzin Yenge’nin çocukları Gülsen Abla (Oluç) ve Namık ile beraber evdeki genç potansiyeli hiç de fena sayılmazdı. Akşamüstü kolejden çıkıp eve geldiğimde önce alt katta Güzin Yengeler’e uğrar, hiç evden çıkmayan büyükannem (İkbal) ve Fatma Teyze ile beraber sokak tarafındaki cumbaya oturur,dışarıdan gelip geçenleri seyrederdim. İkisi birbiriyle Rumca konuşur, arada bir de inatlaşırlardı. Her yıl giderek uzayan yün yeleklerin cebinde bu hiç dışarı çıkmayan iki insanın neden sürekli bozuk para çantası taşıdıklarını ise çözemedim. 

Yanya’dan İstanbul’a göçlerden önce de gelenler olmuş, örneğin babamın babası. Yanyalı genç Aziz Efendi, akrabaları veya tanıdıkları aracılığıyla İstanbul’lu olan babaannem ile evlenmiş. Servet-i Fünun edebiyatına konu olabilecek romantik bir yaşamları olmuş. Babaannemin babası Abdülhamit’in sürre emiri imiş, yani padişah yerine hac görevini yerine getirirmiş. Beylerbeyi’nde yaşarlarmış, baba kütüğümüz halen İstovdoz Mahallesi, Küplüce Sokak’tır. Genç Aziz Efendi’ye Bab-ı Ali’de bir katiplik görevi bulunmuş ve böylece büyükbabam saray bürokrasisine girmiş. Babaannem eşini o kadar çok sevmiş ki, Aziz Efendi geceleri geç çalıştığı için, hele sisli havalarda Beylerbeyi’ne dönmesi zor oluyor diye, babasına Aksaray’da bir konak aldırmış. Babaannem yorulmasın diye, günaşırı Beylerbeyi’nden Aksaray’a sandalla yemek giden bu büyük ev, yüzyıl başındaki ünlü Aksaray yangınında yanıp kül olmuş. 

Tekrar İstanbul’a dönen babaannem maalesef hastalanarak yaşamını kaybeder. Buna dayanamayan Aziz Efendi, sık sık tek başına dolaşır, saatlerce bir ağaç altına oturur ve dalıp gidermiş. Kısa zamanda (kanımca) tüberkiloz olup ölünce, babam ve halam hem öksüz hem yetim kalmışlar. O sırada Lübnan’da vali bulunan büyük dayıları adam gönderip çocukları aldırtmak istemi, ancak amcaları İzzettin (Çalışlar) çocukları baba tarafında kalması gerektiğini söyleyerek izin vermemiş. Bunun üzerine, babam, Beylerbeyi Sarayı’ndaki prenses kucakları yerine, küçük dayısı, edebiyatçı İsmail Hakkı’nın (Ertaylan) müdür olduğu Kadıköy Sultanisi’nde yaşamaya başlamış. 6 yaşında, soğuk yatakhanelerde ve I.Dünya savaşının zor şartları içinde, sabah, öğle, akşam bulgura talim etmiş ve saman çöplü ekmekle tanışmış. Beylerbeyi’ndeki anne malları satıldıkça, çocukların bakımına ve eğitimine harcanmış. Bu dönemde, diğer kardeşlerini de kaybeden İzzettin Paşa, bütün kardeş çocuklarına sahip çıkmış ve hepsi beraber büyümüşler. Onun için de Münevver Teyze’nin (Akçin) görümcesi olan Kevser Çalışlar’a, hepimiz cicianne derdik. 

İzzettin Çalışlar ve Abdülhalik Renda ile beraber ailenin Cumhuriyet dönemindeki katkıları görülmeye başlanır. Aziz Efendi ve İzzettin Paşa’nın babaları Ataullah ile Abdülhalik Renda’nın annesinin babası Ali kardeştirler. İzzettin Çalışlar, Milli Mücadeleye Atatürk’ün silah arkadaşı olarak katılırken, Abdülhalik Renda da yeni kurulan hükümetlerde yer almış ve ayrıca Meclis başkanlığı da yapmıştır. Münevver Teyze’ye göre Cicianne (Kevser Çalışlar) Anafartalar’da Atatürk’e kendi elleriyle yaptığı Yanya baklavasından gönderiyor ve baklavayı çok beğenen Atatürk sık sık bu baklavadan istiyor. 


Öte yandan Cumhuriyet için şehitlerde veriyor. Kaniye (Ertürk) Teyzenin amcası Nusret Karaosmanoğlu, 1919-1922 İstanbul işgali sırasında, işgalciler tarafından asılıyor. Yengem (Güzün Bülkat) kendisi gibi güzel gözlü olan Kaniye Teyzenin babası Darülfününün fizik hocası ve Meclis-i Kebir Maarif azası Cevdet Karaosmanoğlu, annesi ise Yanya Müftüsü Mehmet Emin Bey’in kızı. Rahmetli dedem emekli Vali, Ahmet Durmuş Evrendiler, damat girdiği kadınlarının hepsinin zeki olduğunu ancak en bilgili ve akıllı olanın Kaniye Teyze olduğunu söylerdi. 

Cumhuriyet Dönemi bürokrasisinde İbrahim Aktan Kastamonu valiliği yapıyor. Takma adı Manevraca olan Raşit Bigat ise 1930’larda İstanbul’da valilik yapıyor. Görevler ailenin erkekleri arasında yaygınlaşmaya başlıyor ve bizlerle de halen devam ediyor. 

....................................................................

Tabii, bu gözlemleri hemen kendimde ve çevremde aramaya, bizler içinde geçerli olup olmadığını anlamaya çalıştım. Aklıma önce Türkiye Dış İşleri Bakanlığında çalışan diplomat akrabalar geldi. Uzun süredir bakanlığın vazgeçilmeyen kilit adamları haline gelen, bir yandan uluslar arası çok yönlü ilişkileri devlet adına sürdürürken, öte yandan bakanlığın hükümetlerden gelebilecek zararlara karşı koruyabilme dengelerini bulmaya çalışan Özdem Sanberk bu bakımdan tipik bir Yanyalı. Ya Sadi Çalışlar’a ne demeli? Körfez krizinden sonra, Saddam sendromları yaşanan, kuzey Irak sorunlarıyla çalkalanan bir dönemde Türkiye Cumhuriyetini Bağdat’a büyükelçi olarak temsil etmekte. 


Ailedeki diplomatların başını rahmetli Büyükelçi İzzettin Paşa’nın büyük oğlu Celal Çalışlar çeker. Davudi sesiyle konuşmalarına “kızım biz Yanyalılar” diye başlar. “Atatürk der ki” diye bitirirdi. Ermeni terörünün en yoğun olduğu dönemde Paris’te görevliydi. Fransız bir hanımın onunla ilgili söyledikleri ise halen kulaklarımdadır: “Hayatımda hiçbir erkek beni amcan kadar etkilemedi. Neden mi? Çünkü onu ilk gördüğüm zaman bir toplantıda, Fransızca olarak Baudelaire’in en güzel şiirlerini okuyordu.” Aile dışı Yanyalı diplomatlar arasında ise, tanıdıklarımdan, kıvrak zekası ve dili ile Gündüz Aktan, Birleşmiş Milletler Temsilcimiz Onur Öymen Bonn’da Büyükelçi. Tepedelenli ailesinden Kenan Bey ise Budapeşte’de görevli. 


Not: Filiz hanım aile dışı Yanyalılar arasında saymış olsa da  Onur  Öymen  de annesi Nebahat hanım vasıtası ile bu akrabalık zincirinin parçasıdır.

Abdülhalik Renda, Uğur Mumcu'nun anneannesinin kuzenidir.

4 yorum:

  1. merhaba elimde seyh mestandan gunumuze kadar gelen aile secerimiz var, ilginizi ceker diye dusundum. z.arda / zubeydearda@hotmail.com

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zübeyde hanım öncelikle ilginize çok Teşekkür ederim.Bahsettiğiniz kadar geniş aile şecereleri için bu blogun uygun olduğunu sanmıyorum.En doğrusu sizin bunları kendi açacağınız bir sitede yayınlamanız olacaktır fikrindeyim.Soyağacı araştırmalarına ilgi duyan bizler de sizin sitenizden dönem dönem alıntılar yaparak faydalanabiliriz böylece.

      Sil
  2. Merhabalar Biz Sizinle çok yakın akrabayız sanırım :)
    Babamın adı Mehmet Emin Yalçın Aktan, Benim adım Adli Aktan
    Ailemizin bir kısmı (Kardeş çocukları) Aktan soyadını bir kısmı da Renda soyadını almıştır. Babaannem Hatem Aktan. Ayrıca Ata Erim ve Atıf Akçin de çok yakın akrabamız oluyor. Dedem Abdullah Aktan. Yukarıda bahsetmiş olduğunuz İbrahim Aktan benim dedemin kardeşidir. Adile teyzede babannemi ziyarete gelirdi ben küçükken. Babannem ile dedem aynı zamanda kardeş çocuklarıdır.(adli_aktan@hotmail.com)

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil