Asalak alarmı

''Bu blogda yayınlanan yazılar 5486 sayılı fikir ve sanat eserleri kanununun koruması altındadır.Blog sahibinin izni olmaksızın blog yazıları kısmen veya bütün olarak alıntılanamaz''

E. E. blogumuzun içeriğini kaynak belirtmeden yeterince kullandınız.Artık kaynak belirtin lütfen.

Asalak alarmı


Bu blogda gördüğünüz araştırmaları çalıp üstüne kendi adını etiket olarak basıp satan, bununla yetinmeyip kendi reklamını yapmak adına yine bu blogdaki araştırmaları çalıp sosyal medyada yaymaya devam eden , içerik hırsızlığını bir davranış biçimi haline getirmiş olan bu ruh hastasına Asalak veya Hırsız demek yetersiz kalıyor.Biz Türkçede size ait şeyleri bin kere uyarmanıza rağmen çalmaya devam eden bu tarz kişilere ne diyoruz, neydi bu insanların yoksunu olduğu şey ?

30 Kasım 2014 Pazar

İtiraflar......

Tayfun ER'in yazısından alıntı:

Aşağıdaki röportajda yer alan Fatma Arığ, Terakki Vakfı Başkanı Haluk Arığ’ın eşi. Haluk Arığ ve Vakfı, Ilgaz Zorlu’yu Şişli Terakki Yolsuzluğu diye bilinen açıklamalarından dolayı mahkemeye veriyor; iki yıl öncesinin parasıyla 50 milyarlık tazminat davası açıyorlar ve ayrıca ceza davası da açılıyor. Haluk Arığ’ın, Ilgaz Zorlu Şişli Terakki için "cemaat okuludur" demesine çok kızmış ve Şişli Terakki’nin de, benim de Sabetaycılıkla hiç bir ilgim yoktur diyor. Önce röportajdan bir bölüm okuyalım ve sonra devam edeceğiz :

"Fatma Arığ 1949 yılında İstanbul'da doğar. Annesi ve babası, Selanikli dönme cemaatinin Kapancılar grubundan. Annesi Güzin Hanım'ın ailesi, Balkan Savaşı'ndan (1912-13) sonra İzmir'e göç etmiştir. Güzin Hanım 1922 İzmir doğumludur. Fatma Arığ'ın babası İsmail Dural, (…) İsmail Bey’in ailesi 1924 yılında İstanbul'a geldiğinde, İsmail Dural 12 yaşındadır.(…)Çocukluğumda ailem tamamen red havasındaydı. Bakıyorum, eniştem oruç tutuyor ama Ramazan ayı değil. Sorunca, 'üç ayları karşılıyor' diyorlar. Sonra Ramazan geliyor, aynı adam oruç tutmuyor. Yıllar sonra, bu orucun Yahudilikten gelen bir kuzu yeme yasağı öncesi orucu olduğunu anlıyorum. Tam bir azınlık psikolojisi olarak, sosyal dayanışma bizim ailede de devam ediyordu. Kötü gün dediğinizde, bir bakıyorsunuz o grup tamamen bir arada. O dayanışmayı bana nasıl açıklayacak? 'Onlar benim can arkadaşlarım.' Tamam, can arkadaşların ama tesadüf değil bu. Bir de anlayamadığım espriler vardı. Küçükken annemin yatağına kaçtığımda, anneannem benim boş kalan yatağımın, 'Osman Baba'nın yatağı' olduğunu söylerdi. Ben de birşey anlamazdım. Sonradan, Sabetay Sevi'den sonra Osman Baba adında bir mesih beklendiği için, evlerde bir yatak boş tutulduğunu ve başında daima bir kandil yandığını öğrendim. Bizde böyle bir yatağın ancak esprisi kalmıştı. Benim büyükannem ve büyükbabamın nesli, bu kimliğin bütün kurallarını ve vecibelerini yerine getirmişler. Şimdi ben bunu nasıl yok varsayabilirim?(…)Anneannemin niye namaz kılmadığını sorguladığımda hep, 'biz Atatürkçüyüz' cevabını aldım. Yani bu grup, Atatürk'ün arkasına sığınmış, laiklik kavramı kendilerini de rahatlatan bir kavram olduğu için, topluma karşı kendilerini 'Selanikli/dönme' değil, 'Atatürkçü/laik' diye tanıtarak bu külfetten kurtulmaya çalışmışlar. Sorduğum zaman rahatsız edici olduğumun farkındaydım. 'Ne demek efendim, bazısı İstanbul'da doğar bazısı Selanik'te, bizim başka hiçbir farklılığımız yoktur. Biz Müslümanız, ama modern ve Atatürkçüyüz' diyorlardı. "( Leyla Neyzi’nin Gazete Pazar’da çıkan ve Şişli Terakki Davaları kitabında yer alan söyleşisinden bir bölüm)

Bu röportajı yapan Leyla Neyzi de Sabetaycı kökenden gelen ama Sabetaycılık hakkında yazılar yazan bir öğretim üyesi. Terakki Vakfı Sitesi’ne gidip baktığımız zaman Fatma Hanım’ın da 1968 Şişli Terakki mezunu olduğunu görüyoruz. 

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder